Ntv de yayınlanan ve Alpay Erdem in muhteşem performansı ile izleyiciye sunduğu 2 teker 1 yer programının bayram günü yayınlanan bölümünde İzmir vardı.Alpay Erdem İzmir de çevirdi pedallarını.Ve programın ilerleyen bölümlerinde Ege Üniversitesi profesörlerinden bir bayanla kısa bir röportaj yaptı.Bir bayan diye bahsediyorum kendisinden utanarak çünkü ismi aklımda değil.Fakat bahsettikleri şeyler olanca gücüyle zihnimde.Beyinden bahsediyorlardı.Profesör kadın aynen şu kelimeleri kullandı:
''Beyin çok tembeldir.Tembelliği ve monotonluğu çok sever.Bu nedenle onu şaşırtmak ve harekete geçirmek gerekir.Bu durduk yerde yüksek sesle şarkı söylemek olur,geriye doğru yürümek olur..Bu tarz işlemlerde beyin şaşırır ve kendini toparlar,bu sayede dinç kalır.''
Evet,aynen buydu bahsettiği.Bence son derece gerekli bir bilgiydi.Öğrendiğim gerçekten çok iyi oldu.
Artık durduk yerde bağıra bağıra şarkı söylemek içn hiç bir engel kalmadı.Zaten bu tarz bir eylem rahatlatıyor da insanı.Geri geri yürümeyi henüz denemedim fakat birden yüksek volümle çığlık atmak - ki zaten alçak volümle çığlık atmak diye bir şey yok- ya da durup dururken bağırarak şarkı söylemek için hiç bir engelim kalmadı.Üstelik bahanem de var! Beynimi çalıştırıyorum!
Daha öğreneceğimiz ne bilgiler var,ne hazineler.
Mesela 2 gün önce anne karnındanki bir bebeğin dokusunun ve beyninin aynı hücreden oluştuğunu ve bu nedenle bütün cilt hastalıklarının psikoloji ile ilgili olduğunu öğrenmiştim.Enteresan şeyler dolu bu evrende azizim! Okumak lazım.
Cahille laf yarıştıracağına alimle taş taşı.
31 Ağustos 2012 Cuma
30 Ağustos 2012 Perşembe
Türvak
Fotoğraf çekmenin yasak olduğunu girişteki bilet satan kızdan öğrendiğimizde yanımdaki arkadaşımla birbirimize üzgün bir bakış attık.Ama neden diye nafile sorularla kızı bunaltsak da anlamalı insan bir nebze.İnsanlar gelsin ve meraklarını öyle yensin diye düşünüyorlar.Fakat bence yanlış düşünüyorlar.Çünkü ben ve arkadaşım tüm güvenlik kameralarını hiçe sayarak,sanki kapıda bize 'fotoğraf çekmek yasak' diyen kızı hiç duymamışcasına her köşede en az 5 resim çektik.Çok da iyi yaptık.Neden? Çünkü bu sayede daha çok insan tanıdı ve o resimlerin şahaneliği karşısında gitmeden yapamadı.İnanın,ben bu resimleri yükler yüklemez mesajlar üst üste gelmeye başladı.Herkes oranın nerede olduğunu öğrenmek istiyor ve gitmek istediklerini belirtiyordu.Ben de herkese büyük iştahla cevap verdim.Herkes gitmeli tabii ya! Ve bana gelen geri dönüşlerle 4 arkadaşım benden sonra oraya gitmişti,yani ben onlara kazandırmış oldum bu bağlamda.Bence resim çekmek yasak olmamlı azizim der yazıma başlarım :)
Katlara çıkmaya başlar başlamaz sarıyor içinizi 70 li yıllar.Her katta fonda başka bir Türk filmi müziğinin çalması ve sadece yürürken yerdeki tahtalardan çıkan ayak sesleri eşliğinde harika bir yolculuk daha bizi bekliyordu.Galatasaray lisesinin 100 metre kadar aşağısında,Tophaneye inen o daracık sokağın sağında kalıyor Türvak.Türker İnanoğlu Vakfı.
Pek güzel düşünmüş sevgili Türker İnanoğlu.Oradaki atmosferi tasvir etmek imkansız.Bunları yazarken kulağıma o müthiş sessizliğin içindeki hafif tonda çalan Yeşilçam müzikleri geliyor,huzur doluyorum.Her katta farklı şeyler var.Bir katta siyah-beyaz resimler,tüm Türk oyuncularının portreleri,karikatürler,tiyatro enstantaneleri sergilenir iken,diğer katta o yıllarda kullanılmış film çekim aletleri,mikrofonlar ,spotlar ve daha bir sürü şey.. Başka bir katta sadece afişler var iken nefesimizi kesecek olan şey usta oyuncuların bal mumundan yapılmış heykelleri..Katta gezinirken bir kapıdan girdim ve karşımda koca heybetiyle Ayhan Işık ı görmek bir kaç saniyemi sildi hafızamdan.Kalakalmamak elde değil! Büyük yeteneği bir başka büyük yetenek perçinlemiş ve olanca gerçekçiliği ile karşımıza sunmuştu.Duygulanmamak elde değildi.Belgin Doruk,Hulusi Kentmen,Yılmaz Güney,Hüseyin Baradan,Kemal Sunal,Vahi Öz,Adile Naşit,Sadri Alışık... Bu kadar mı gerçekçi olur! Oraya gidip,o atmosferi tadıp da gözleri dolmayan bir Türk evladı varsa beri gelsin diyorum ve fotoğraflar anlatsın biraz diyerek çekiliyorum.Ben yinede sevgili Türvak çalışanlarına saygısızlık etmemek için - ki milyon tane resim çekerek çıkışta yüzlerine bakamadık fakat buna mecburduk- çok fazla resim yüklemiyorum.Gidin,görün efendim.
Sevgiler.
Salvador Dali
Tophane-i Amire deki o uzun kuyruğu beklemeye değer miydi diye sorduğumda,her seferinde milyon kez değerdi cevabını buluyorum.Aylar öncesinden billboardlara afişleri asıldı,gazetelerde sayfa sayfa haberleri çıktı.İstanbul da yaşamanın en güzel nimetlerinden biri! Salvador Dali tüm deliliğiyle Tophane ye,İstanbul a,ayağımızın dibine gelmişti.Gitmemek bir Salvador Dali hayranı olarak ayıp olurdu.Öyleki balığımın bile adını Salvador koymuş iken,bu muhteşem efsaneyi ziyarete gitmemek belki de günah derecesindeydi kendi adıma.
Galatasaray lisesinden aşağıya uzanan yolu heyecanla yürüdük.Köşeyi döndüğümüzde gördüğümüz manzara bir anlık şok yaratsa da ne bekliyorduk ki zaten! Dali bu! Elbette o denli bir kuyruk olacaktı.Bizim tek sorunumuz akşam vakitlerinde gitmiş olmaktı.Saat 4 gibi oradaydık ve 1 saat kuyruk bekledik.Nihayet içeriye adım attığımızda nereye koşacağımı şaşırdım.

Dali güzeldir,kan yapar.
Galatasaray lisesinden aşağıya uzanan yolu heyecanla yürüdük.Köşeyi döndüğümüzde gördüğümüz manzara bir anlık şok yaratsa da ne bekliyorduk ki zaten! Dali bu! Elbette o denli bir kuyruk olacaktı.Bizim tek sorunumuz akşam vakitlerinde gitmiş olmaktı.Saat 4 gibi oradaydık ve 1 saat kuyruk bekledik.Nihayet içeriye adım attığımızda nereye koşacağımı şaşırdım.
İşte o kalabılığın uzaktan bir resmi.İnanın 1 saat sıra beklemek daha önce hiç bu kadar zevkli ve heyecan dolu olmamıştı.Sanki girişte bizi Dali o muhteşem bıyıklarıyla karşılayacak gibiydi.Belki de oradaydı Dali,hatta belki değil şüphesiz ruhu oradaydı.
Giriş kapısının hemen yanında dev ekranda hayatını izleme şerefine nail olduk.Zaten ben daha önce cnbc-e de yayınlanan kısa bir filmde izlemiştim fakat o atmosferde izlemek daha egzotik geldi nedense.
O kuyruğu aşıp şu bileti elime aldığım an mutlaka resmini çekmeliyim dedim.Dali nin hayal alemine bir bilet. Resmen 'one way ticket to the moon' misali.
Nefes kesen,bana kendimi büyülü şeylerin içinde hissettiren ve Dali ye daha da yakınlaştıran o muhteşem sergiden işte bir kaç fotoğraf..
En güzeli de diğer bazı sergilerde olduğu gibi fotoğraf çekme yasağının olmamasıydı.İnsan bir anı istiyor neticede.Koskoca Salvador Dali ayağımıza gelmiş,elbette ki resim çekme işini abartacağız :)
Dilerim seneye de gelir.Dali güzeldir,kan yapar.
Pragma
Güzel oyunlar seyretmek,nefes aldırıyor insana bu İstanbul karışıklığı içinde.Yani en azından ben böyle düşünüyorum.
Nisan ayının ortalarındaydık.İKSV nin düzenlediği festival vardı Cnn Türk de.Onun başlamasını beklerken kanalları geziyordum.Trt Türk kanalında 'Bidünya tasarım' programına denk geldim.Böyle muhteşem denk gelişler bana kader i hatırlatır.O akşam televizyonun karşısında olmam ve can sıkıntısından kanalları gezinmem buna işaret,evet.Çünkü ben pek fazla kanal dolaşmam.İzlemek istediğim belli başlı şeyler vardır.Açarım ve bitene kadar orada kalırım.
O akşam İKSV festivali olmasaydı eğer,yani böyle bir sebep olmasaydı belki de hiç rastlamayacaktım.O programı da daha önce hiç izlememiştim.Ve şansıma -hayır bence kaderimdi- Pragma oyununu tanıtıyorlardı. Muhteşem bir yerde.. Sonradan buranın garajistanbul olduğunu öğrendim.İzlerken öyle etkilenmiştim ki İKSV yi unuttum gitti! Buğra Gülsoy karşımda konuşuyordu,kendi kurduğu tiyatroyu,Pragma oyununu,sahneyi,dekoru,replikleri,seri katilleri..Herşeyi harika bir sakinlik içinde anlatıyordu.Yalnızca o değildi konuşan,diğer oyuncular da konuştular.Herkes karakterini,o karakter olmak için nasıl çalıştıklarını anlattı.Etkilenmemek elde değildi! Farklı zamanlarda yaşamış 4 seri katilin (Ted Bundy,Richard Ramirez,Albert Fish ve Andrei Chikatilo) aynı zamanda yaşadıkları düşünülmüş ve üstelik bu da yetmezmiş gibi hepsi aynı hücereye hapsedilmişti.Entresan değil de ne? Suç psikolojisini uzun zamandır incelediğini söyledi Buğra Gülsoy.
Dikkatimi çeken bir başka şey ise sahneydi.Bu salon diğer tüm salonlardan farklıydı.Sahne bir fanus,hücre.Seyirciler dört bir yanda.Resmen oyuna dahil gibi..Seyirciye,katilleri dışarıdan izleyen insanlar rolü veriliyor. Ki öyle de..
Program içimde işledi.Tam yerinde ve tam zamanında rastladım,kader dediğim gibi.
Bir sonraki gün iş arkadaşımın aklına girip garajistanbul u aradık ve o hafta oyuna gitmek için yer ayırttık.Heyecandan günleri sayamıyordum.Zaten oyunun da son 2 haftasıymış.Hemen o hafta gittik.Garajistanbul a daha önce hiç gitmemiştim fakat kolay bulduk.O meşhur Ara cafe nin hemen aşağısında,büyülü bir atmosferde.Daracık Beyoğlu sokaklarının arasında,içinde bir dünya yaşatan küçük dar girişli o mekan.Kapıdan adım atar atmaz siyah-kırmızı ışıkları ,sakinliği ve barda bardakları temizleyen hoş görünümlü çalışanıyla fethetti beni.Oyunun başlamasına daha 1 saat vardı.Heyecandan ve Beyoğlu nun evime yakın sayılmasından erken gitmiştik. 'Gidip oturabilir miyiz?' diye sorduk. 'Tabii,fakat oyunun başlamasına yarım saat kala çıkmanız gerek' dedi sorduğumuz genç bilet satan çocuk.
Salona girdik..Aman Allahım! Yoktu böyle bir şey.Tam aşağıda gördüğünüz resmi oturduktan sonra çektim.
Nisan ayının ortalarındaydık.İKSV nin düzenlediği festival vardı Cnn Türk de.Onun başlamasını beklerken kanalları geziyordum.Trt Türk kanalında 'Bidünya tasarım' programına denk geldim.Böyle muhteşem denk gelişler bana kader i hatırlatır.O akşam televizyonun karşısında olmam ve can sıkıntısından kanalları gezinmem buna işaret,evet.Çünkü ben pek fazla kanal dolaşmam.İzlemek istediğim belli başlı şeyler vardır.Açarım ve bitene kadar orada kalırım.
O akşam İKSV festivali olmasaydı eğer,yani böyle bir sebep olmasaydı belki de hiç rastlamayacaktım.O programı da daha önce hiç izlememiştim.Ve şansıma -hayır bence kaderimdi- Pragma oyununu tanıtıyorlardı. Muhteşem bir yerde.. Sonradan buranın garajistanbul olduğunu öğrendim.İzlerken öyle etkilenmiştim ki İKSV yi unuttum gitti! Buğra Gülsoy karşımda konuşuyordu,kendi kurduğu tiyatroyu,Pragma oyununu,sahneyi,dekoru,replikleri,seri katilleri..Herşeyi harika bir sakinlik içinde anlatıyordu.Yalnızca o değildi konuşan,diğer oyuncular da konuştular.Herkes karakterini,o karakter olmak için nasıl çalıştıklarını anlattı.Etkilenmemek elde değildi! Farklı zamanlarda yaşamış 4 seri katilin (Ted Bundy,Richard Ramirez,Albert Fish ve Andrei Chikatilo) aynı zamanda yaşadıkları düşünülmüş ve üstelik bu da yetmezmiş gibi hepsi aynı hücereye hapsedilmişti.Entresan değil de ne? Suç psikolojisini uzun zamandır incelediğini söyledi Buğra Gülsoy.
Dikkatimi çeken bir başka şey ise sahneydi.Bu salon diğer tüm salonlardan farklıydı.Sahne bir fanus,hücre.Seyirciler dört bir yanda.Resmen oyuna dahil gibi..Seyirciye,katilleri dışarıdan izleyen insanlar rolü veriliyor. Ki öyle de..
Program içimde işledi.Tam yerinde ve tam zamanında rastladım,kader dediğim gibi.
Bir sonraki gün iş arkadaşımın aklına girip garajistanbul u aradık ve o hafta oyuna gitmek için yer ayırttık.Heyecandan günleri sayamıyordum.Zaten oyunun da son 2 haftasıymış.Hemen o hafta gittik.Garajistanbul a daha önce hiç gitmemiştim fakat kolay bulduk.O meşhur Ara cafe nin hemen aşağısında,büyülü bir atmosferde.Daracık Beyoğlu sokaklarının arasında,içinde bir dünya yaşatan küçük dar girişli o mekan.Kapıdan adım atar atmaz siyah-kırmızı ışıkları ,sakinliği ve barda bardakları temizleyen hoş görünümlü çalışanıyla fethetti beni.Oyunun başlamasına daha 1 saat vardı.Heyecandan ve Beyoğlu nun evime yakın sayılmasından erken gitmiştik. 'Gidip oturabilir miyiz?' diye sorduk. 'Tabii,fakat oyunun başlamasına yarım saat kala çıkmanız gerek' dedi sorduğumuz genç bilet satan çocuk.
Salona girdik..Aman Allahım! Yoktu böyle bir şey.Tam aşağıda gördüğünüz resmi oturduktan sonra çektim.
Muhteşemdi,nasıl anlatsam ki! Ve biz salona girdiğimizde resmin sol kenarında görünen açık kapağın altından sesler geliyordu.Oyuncular prova yapıyor olmalıydılar.Bu oyun beni neden böylesine büyüledi inanın bilmiyorum fakat bence herkes -tiyatroyu seven herkes- bence 1 kez izlemeli.Oyun başladığında nerede otursak diye sessizce dolandık hücrenin etrafında.Ve resmi çektiğimiz yerde oturmaya karar verdik,çok da iyi etmişiz.Gerçi oyuncular oyunu 4 bir yöne dönerek oynuyorlar fakat biz bir kaç resim çekip çıktıktan sonra,oyun saati yaklaştığında,kapıda,bu oyuna daha önce gitmiş bir grupla karşılaştık ve onlar oyunun en güzel oradan izleneceğini söylediler.Aslında bu oyun bence 4 bir yönden izlenmeli.Evet,abartıyorum gibi okunsa da ,inanın bu oyun 4 kez izlenmeyi hak ediyor.
Bu da bir diğer açıdan görünümü.İyi ki erken gidip biraz resim çekebilmişiz diyorum çünkü oyun bittiğinde sahne önünde bekleyen genç kadın buna izin vermezdi.Konusu da muhteşem tabii sadece sahne değil.Ellerim acıyana dek alkışladım.Serhat Teoman,Emre Erkan,Mert Öner ve Buğra Gülsoy..Nasıl bir performanstır Allah'ım! Aşmış bu çocuklar dedirten cinsten.Özellikle Emre Erkan ın bir erkek için cesur sayılabilecek rolü şaşkınlıkla izlettiriyor kendini,bu adamlar oynamıyor,yaşıyor! Sonu,herkes dört bir yana selam verdikten sonra gelecekmiş gibi gözüküyor fakat o an ışıklar sönüyor ve ışıklar açıldığında oyuncular oyuna kaldığı yerden ustalıkla devam ediyor.Aslında devam ettikleri söylenemez fakat daha fazla şey söylemek istemiyorum.Kasımda yeniden sahnede,garajistanbul da Pragma.Üstelik çok pahalı da değil.Çok uzun bir oyun da değil.Lütfen izleyin diyorum.İnanın 4 ay oldu ve ben hala aynı şevkle bahsediyorum.
Sevgiler.21 Ağustos 2012 Salı
Merhaba Alpay Erdem.
Merhaba.
Sen Alpay Erdemsin,oymuşsun yani.
Yıllardır okurum köşeni,seve seve,Yıllardır sadece hiç bıkmadan köşene 'merhaba' diye başlamandan etkilenirdim.Fakat bu ay,yani içinde bulunduğumuz ağustos ayında senden sen olduğun için etkilendim.Sanırım temmuz gibi farkettim 2 teker 1 yer i.Fakat sen olduğunu bilmiyordum o programın harika konuşan sunucusunun.Bayramın ilk günü yayınlanan bölümde sırtında Alpay Erdem yazan bir forma vardı.Nasıl yani? Dedim. Nasıl yani? Bu programı sunan adam Alpay Erdem miymiş? Yani benim köşesine bittiğim,bisikletine yandığım,özendiğim,takdir ettiğim Alpay Erdem?
Hemen internetten baktım 2 teker 1 yer in sunucusu kim diye.Oysaki twitterdaki biyografine bakmam yetermiş.
Ama ben senin bu kadar güzel,tane tane,etkileyici ,sakin ve daha bir sürü güzel sıfatla konuştuğunu bilmiyordum tabii.Okuduğum onca onca yıl boyunca.Zaten hep öyle olur ya.Genelde hayal ettiğinden farklı olur.Ama mesela bir Ersin Karabulut,bir Vedat Özdemiroğlu,bir Sezyum..Bunlar hep hayallerimin aynısıydılar.Sezyum Penguen de evet ama ben ayırt etmem Penguen-Uykusuz.Birini alırken diğerini de alırım mutlaka.O bakımdan.Neyse konu bu değil.
O şahane programın şahane sunucusunun sen olduğunu öğrendiğimde hemen kitaplarımın arasına koştum.2 Aralık 2010 tarihli Uykusuz u çekmişim içlerinden.Açtım o sayıdaki yazını.Zaten o kırmızı başlıklı köşene oldum olası bayılırım.Üstüne her köşene 'merhaba' diye başlaman ayrıca cezbeder beni.Ne güzel derim hep,okuyucusuna selam veriyor adam.Ben de hep köşene başlarken 'sana da merhaba' derim,senin merhabana karşılık.
Ve şöyle bir yazın vardı o sayıda:
'Benim tanıdığım bütün sanatçılar mütevazı.Evet,mütevazı.Mütevazi değil.Mütevazi,paralel demek.Onun doğrusu mütevazıdır.Ben diksiyon eğitimi aldım.Gülgun Feyman dan...' ve burada kayış koptu bende.İşte bu dedim.Bu adamın konuşması neden etkiledi beni ortaya çıktı şimdi.
Bilmiyorsun tabii,programını çok severek izliyorum evet ama bazen de sadece sesini dinliyordum konuşmanı falan.Öyle de entresan bir şey.Ne yalan söyleyeyim,senin Alpay Erdem olduğunu bilmeden 2.kez hayran olmuşum ben sana mütevazı insan! Ve sonra da bu yazıyı yazma gereği duydum.Bilmiyorum,belki bir deli cesaretiyle atarım sana.Oku isterdim.Yani en azından ben,benimle ilgili bir şey yazsalar okumak isterdim.
Ben de bisiklet aşığıyım bu arada.Lance Armstrong un kitaplarını hatim etmiş bir bisiklet aşığıyım.Bisikletime de aşığım.Dünyanın en zararsız insanları bisiklet sürenler bence,bence yani,istisna da olabilir.
Neyse.
Köşeni zaten hep severdim,severim,seveceğim.
Programın çok takdir edilesi.
Diyorum ya sesin de ilk duyduğum andan itibaren resmen büyüledi beni.
Gerçekten senin sen olduğunu bilmeden 2.kez hayran olmuşum sana.Ne enteresan.Bu yaşıma kadar 2.kez hayran olduğum yegane insansın,söylemeden geçemedim.
İyi adamsın sen Alpay Erdem.Bunu bil.
Umarım,dilerim,bir gün seninle bisiklet sürebiliriz.
Sevgilerimle.
Sen Alpay Erdemsin,oymuşsun yani.
Yıllardır okurum köşeni,seve seve,Yıllardır sadece hiç bıkmadan köşene 'merhaba' diye başlamandan etkilenirdim.Fakat bu ay,yani içinde bulunduğumuz ağustos ayında senden sen olduğun için etkilendim.Sanırım temmuz gibi farkettim 2 teker 1 yer i.Fakat sen olduğunu bilmiyordum o programın harika konuşan sunucusunun.Bayramın ilk günü yayınlanan bölümde sırtında Alpay Erdem yazan bir forma vardı.Nasıl yani? Dedim. Nasıl yani? Bu programı sunan adam Alpay Erdem miymiş? Yani benim köşesine bittiğim,bisikletine yandığım,özendiğim,takdir ettiğim Alpay Erdem?
Hemen internetten baktım 2 teker 1 yer in sunucusu kim diye.Oysaki twitterdaki biyografine bakmam yetermiş.
Ama ben senin bu kadar güzel,tane tane,etkileyici ,sakin ve daha bir sürü güzel sıfatla konuştuğunu bilmiyordum tabii.Okuduğum onca onca yıl boyunca.Zaten hep öyle olur ya.Genelde hayal ettiğinden farklı olur.Ama mesela bir Ersin Karabulut,bir Vedat Özdemiroğlu,bir Sezyum..Bunlar hep hayallerimin aynısıydılar.Sezyum Penguen de evet ama ben ayırt etmem Penguen-Uykusuz.Birini alırken diğerini de alırım mutlaka.O bakımdan.Neyse konu bu değil.
O şahane programın şahane sunucusunun sen olduğunu öğrendiğimde hemen kitaplarımın arasına koştum.2 Aralık 2010 tarihli Uykusuz u çekmişim içlerinden.Açtım o sayıdaki yazını.Zaten o kırmızı başlıklı köşene oldum olası bayılırım.Üstüne her köşene 'merhaba' diye başlaman ayrıca cezbeder beni.Ne güzel derim hep,okuyucusuna selam veriyor adam.Ben de hep köşene başlarken 'sana da merhaba' derim,senin merhabana karşılık.
Ve şöyle bir yazın vardı o sayıda:
'Benim tanıdığım bütün sanatçılar mütevazı.Evet,mütevazı.Mütevazi değil.Mütevazi,paralel demek.Onun doğrusu mütevazıdır.Ben diksiyon eğitimi aldım.Gülgun Feyman dan...' ve burada kayış koptu bende.İşte bu dedim.Bu adamın konuşması neden etkiledi beni ortaya çıktı şimdi.
Bilmiyorsun tabii,programını çok severek izliyorum evet ama bazen de sadece sesini dinliyordum konuşmanı falan.Öyle de entresan bir şey.Ne yalan söyleyeyim,senin Alpay Erdem olduğunu bilmeden 2.kez hayran olmuşum ben sana mütevazı insan! Ve sonra da bu yazıyı yazma gereği duydum.Bilmiyorum,belki bir deli cesaretiyle atarım sana.Oku isterdim.Yani en azından ben,benimle ilgili bir şey yazsalar okumak isterdim.
Ben de bisiklet aşığıyım bu arada.Lance Armstrong un kitaplarını hatim etmiş bir bisiklet aşığıyım.Bisikletime de aşığım.Dünyanın en zararsız insanları bisiklet sürenler bence,bence yani,istisna da olabilir.
Neyse.
Köşeni zaten hep severdim,severim,seveceğim.
Programın çok takdir edilesi.
Diyorum ya sesin de ilk duyduğum andan itibaren resmen büyüledi beni.
Gerçekten senin sen olduğunu bilmeden 2.kez hayran olmuşum sana.Ne enteresan.Bu yaşıma kadar 2.kez hayran olduğum yegane insansın,söylemeden geçemedim.
İyi adamsın sen Alpay Erdem.Bunu bil.
Umarım,dilerim,bir gün seninle bisiklet sürebiliriz.
Sevgilerimle.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)