Bir Deniz Akçay filmi.Bir ilk film.Bir muhteşem ilk film.
Yalnızca bunu yazıp bile bırakabilirim yazımı.Bence yukarıdaki ilk satır gayet net özetliyor.
Köksüz,izlediğim güzel filmlerin içinde yerini buldu.Bunda elbette oyuncuların da payı var.
Babasız bir ailede yaşayan üç kardeş.. Ahu Türkpençe,abla Feride rolünde.Ergen bir erkek ve ilköğretim çağında bir kız kardeşi var.Annesi ise,üç çocukla yalnız kalmış olmanın verdiği büyük yükle tabir-i caizse kafayı yemiş.Sinirli,sürekli söylenen,huysuz bir kadını oynuyor.Fakat bu çocuklarının ona olan sevgisinden bir şey götürmüyor.
Evin tüm yükü neredeyse Feride'de.32 yaşında ve bekar.Evlenmeye karar verdiğinde ise -ki evlenmeye karar verdiği kişi tamamen mecburiyetten ve o evden kurtulma isteğinden- başta annesi ve erkek kardeşinden ciddi tepkiler alıyor.
Aslında bana göre Köksüz ,tam da hayatta olanı yansıtıyor.
Babalarının onları terk ettiğini filmin sonlarına doğru anlıyoruz.Başlarda, belki de ölmüştür izlenimi yarattı bende.
Sıradan bir film gibi görünse de,verdiği mesaj çok dokunaklı.
İstemeyerek,hiç ilgi duymadığı iş arkadaşıyla evlenmek zorunda kalan -kimsenin bir zorlaması yok fakat bundan başka çaresi yok- Feride'nin sırtlandığı yükün altında nasıl cebelendiğini gayet güzel hissettirmiş yönetmen.
Dertli bir anne,sorunlu bir erkek kardeş ve hiç sevmeyeceği,onun yanına dahi yakışmayan bir eş..
Kına gecesinde bir yandan zeybek oynarken diğer yandan göz yaşı dökmesi ya da tam olarak dökmese de göz yaşlarını tutması diyelim,her genç kızın aileden ayrılıyorum felsefesinin sonucunda oluşturduğu bir gözyaşı değil.İşte en çok da burada hissediyorsunuz filmin tüm anlatmak istediğini.
Bitiminde ayakta alkışlanası bir film Köksüz.Mutlaka seyredilmeli.
16 Nisan 2014 Çarşamba
Sinirlenmeyeceğim!
33.İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilen,İran sinemasına ait bir film Sinirlenmeyeceğim.Berlin'de de gösterim yapmış olduğunu eklemek istiyorum.Filmi izlemeye gitmeden önce elbette hakkında biraz okudum fakat filmi izledikten sonra okuduklarıma ek olarak ben de yazmak istedim.
Filmin yönetmeni Reza Dormishian.İlk kez duydum kendisini ve ilk kez filmini izledim.Sanırım bu filmden önce iki filmi daha varmış.Aslına bakılırsa kendisini tanımıyor olmamı doğal buluyorum.Bundan sonra filmlerini ilgiyle takip edeceğimi ise kesinlikle eklemem gerek.
Ben bu filmi çok sevdim. Konusu ara ara ''buna ne gerek var ki?'' dedirtse de,filmin çekim aşamaları bana Slumdog Millionaire'i hatırlatsa da,filmdeki ısrarcı bu saf aşkın bir sebebini bulamasam da -hoş,aşkın hiçbir zaman gerçekçi bir sebebi olmamıştır zaten- beni düşündüren ve duygulandıran bir filmdi.
Festival filmi dediğin düşündürmeli zaten.Fakat bu filmde, film boyunca Navid isimli baş karakterin,sevdiği kız olan Setareh'ye bağımlılığını yargıladım.
Navid ve Setareh üniversitede tanışıyorlar.Navid ,üniversitede karıştığı olaylardan dolayı okuldan atılıyor.Setareh okumaya devam ederken Navid ile birlikte 4 yılı nişanlı vasfıyla deviriyorlar.Her ikisi de birbirlerine son derece aşık.Navid okuldan atıldığı için iş bulma derdinde fakat ne yazık ki İran ekonomisi bir yandan,Setareh'nin,kızını zengin bir adamla evlendirme derdinde olan babası diğer yandan Navid'e yüklendikçe yükleniyor hayat.
Kendini kontrol etmekte zorlanan Navid ise doktorun ona verdiği haplarla bir nevi ayakta duruyor.Hayal dünyasında sürekli ona zorluk yaşatan insanları dövme isteği ile karşılaşıyor.Kendi kendine 'sinirlenmeyeceğim' telkinleri vererek hayata adapte olmaya çalışıyor.
Her şeyini kaybetmeye razı.Tek şey dışında,o da Setareh..
Ve zaten başına ne geliyorsa da bu vazgeçemediği aşkından geliyor.
İzlerken ara ara sıkıldığım olsa da (bazı sahneleri gereksiz bulduğumdan kaynaklanabilir),film bütünüyle izlenilesi.Son sahnesi oldukça duygu yüklü.
Film bitiminde salona gelip sorularımız yanıtlayan yönetmen Reza Dormishian gözlemlediğim kadarıyla umutlu bir yönetmen.Filmi hakkında konuşurken de son derece ne istediğini bilen biri gibi geldi bana :) Seyircilerden kendisine yöneltilen ''Türkiye'nin siyaseti hakkında ne düşünüyorsunuz?'' tarzı soruya verdiği ''Ben Türkiye'nin ancak sineması hakkında konuşabilirim.'' cevabı ise içimde onu alkışlama isteği yarattı.
Bu film izlenir derim.
Hoşça kalın.
Filmin yönetmeni Reza Dormishian.İlk kez duydum kendisini ve ilk kez filmini izledim.Sanırım bu filmden önce iki filmi daha varmış.Aslına bakılırsa kendisini tanımıyor olmamı doğal buluyorum.Bundan sonra filmlerini ilgiyle takip edeceğimi ise kesinlikle eklemem gerek.
Ben bu filmi çok sevdim. Konusu ara ara ''buna ne gerek var ki?'' dedirtse de,filmin çekim aşamaları bana Slumdog Millionaire'i hatırlatsa da,filmdeki ısrarcı bu saf aşkın bir sebebini bulamasam da -hoş,aşkın hiçbir zaman gerçekçi bir sebebi olmamıştır zaten- beni düşündüren ve duygulandıran bir filmdi.
Festival filmi dediğin düşündürmeli zaten.Fakat bu filmde, film boyunca Navid isimli baş karakterin,sevdiği kız olan Setareh'ye bağımlılığını yargıladım.
Navid ve Setareh üniversitede tanışıyorlar.Navid ,üniversitede karıştığı olaylardan dolayı okuldan atılıyor.Setareh okumaya devam ederken Navid ile birlikte 4 yılı nişanlı vasfıyla deviriyorlar.Her ikisi de birbirlerine son derece aşık.Navid okuldan atıldığı için iş bulma derdinde fakat ne yazık ki İran ekonomisi bir yandan,Setareh'nin,kızını zengin bir adamla evlendirme derdinde olan babası diğer yandan Navid'e yüklendikçe yükleniyor hayat.
Kendini kontrol etmekte zorlanan Navid ise doktorun ona verdiği haplarla bir nevi ayakta duruyor.Hayal dünyasında sürekli ona zorluk yaşatan insanları dövme isteği ile karşılaşıyor.Kendi kendine 'sinirlenmeyeceğim' telkinleri vererek hayata adapte olmaya çalışıyor.
Her şeyini kaybetmeye razı.Tek şey dışında,o da Setareh..
Ve zaten başına ne geliyorsa da bu vazgeçemediği aşkından geliyor.
İzlerken ara ara sıkıldığım olsa da (bazı sahneleri gereksiz bulduğumdan kaynaklanabilir),film bütünüyle izlenilesi.Son sahnesi oldukça duygu yüklü.
Film bitiminde salona gelip sorularımız yanıtlayan yönetmen Reza Dormishian gözlemlediğim kadarıyla umutlu bir yönetmen.Filmi hakkında konuşurken de son derece ne istediğini bilen biri gibi geldi bana :) Seyircilerden kendisine yöneltilen ''Türkiye'nin siyaseti hakkında ne düşünüyorsunuz?'' tarzı soruya verdiği ''Ben Türkiye'nin ancak sineması hakkında konuşabilirim.'' cevabı ise içimde onu alkışlama isteği yarattı.
Bu film izlenir derim.
Hoşça kalın.
14 Nisan 2014 Pazartesi
Alive Museum (Canlı Müze)
Alive Museum,yani Canlı Müze,adından da gayet belli olduğu üzere içindekilerin ''canlı'' olduğu bir müze.Aslında tam olarak canlı değil,canlı süsü verilmiş.Tamam tamam çok uzattım,bildiğiniz 3 boyutlu fotoğrafların olduğu bir müze.
Peki nerede mi? Vialand'de.Vialand ise Alibeyköy'de.Alibeyköy'ü bilmeyen çoktur ama Vialand'i bilmeyen,duymayan yoktur diye tahmin ediyorum.Bu biraz da,'artiZ ne arar la Alibeyköy'de?' diyebileceğimiz bir durum.Gelişiyor işte buralar da.Yakında,hatta 3-4 yıla kalmaz bir Nişantaşı kadar lüks olabilir korkarım.Orada oturduğumu duyan insanların 'sizin buralardan ev almak da dert artık' dediklerine bakılırsa,kesin lüksleşti,kesin! Her neyse.Daha önce Fox haberde izlemiştim burnumun dibindeki müzeyi fakat hiç gidesim yoktu ne yalan söyleyeyim.Fazla çocukça gelmişti.3 boyutlu fotoğrafların eğlenceli olabileceğini bu denli tahmin etmemiştim.
Arkadaşımın isteği ile girdim.Giriş ücreti kişi başı 20 TL. Girdikten sonra ne kadar dilerseniz kalabiliyorsunuz.İçinde ise,Obama,Marilyn,Van Gogh gibi dünyaca ünlü isimlerin üç boyutlu resimleri;Monalisa tablosunun çakması fakat içinde ufacık tefecik (görebilene) detayı,sizi bir köpek balığının ağzındaymış gibi gösteren eğlenceli fotoğraflar,ya da bir evin duvarına tırmanıyormuşcasına poz verebileceğiniz tarzda eğlenceler var.En iyisi fotoğraflarla anlatmak.. Gittiğime hiç pişman olmadım.Böyle bir müzeye gittiğim için de gayet eğlendim.Tavsiye ederim :)
Peki nerede mi? Vialand'de.Vialand ise Alibeyköy'de.Alibeyköy'ü bilmeyen çoktur ama Vialand'i bilmeyen,duymayan yoktur diye tahmin ediyorum.Bu biraz da,'artiZ ne arar la Alibeyköy'de?' diyebileceğimiz bir durum.Gelişiyor işte buralar da.Yakında,hatta 3-4 yıla kalmaz bir Nişantaşı kadar lüks olabilir korkarım.Orada oturduğumu duyan insanların 'sizin buralardan ev almak da dert artık' dediklerine bakılırsa,kesin lüksleşti,kesin! Her neyse.Daha önce Fox haberde izlemiştim burnumun dibindeki müzeyi fakat hiç gidesim yoktu ne yalan söyleyeyim.Fazla çocukça gelmişti.3 boyutlu fotoğrafların eğlenceli olabileceğini bu denli tahmin etmemiştim.
Arkadaşımın isteği ile girdim.Giriş ücreti kişi başı 20 TL. Girdikten sonra ne kadar dilerseniz kalabiliyorsunuz.İçinde ise,Obama,Marilyn,Van Gogh gibi dünyaca ünlü isimlerin üç boyutlu resimleri;Monalisa tablosunun çakması fakat içinde ufacık tefecik (görebilene) detayı,sizi bir köpek balığının ağzındaymış gibi gösteren eğlenceli fotoğraflar,ya da bir evin duvarına tırmanıyormuşcasına poz verebileceğiniz tarzda eğlenceler var.En iyisi fotoğraflarla anlatmak.. Gittiğime hiç pişman olmadım.Böyle bir müzeye gittiğim için de gayet eğlendim.Tavsiye ederim :)
6 Nisan 2014 Pazar
33.İstanbul Film Festivali
Ve yine geldi.İstanbul Film Festivali dün itibari ile başladı.20 Nisan'a kadar,Beyoğlu Atlas,Pera Müzesi,Kadıköy Rexx,İstanbul Modern,City's gibi mekanlarda 200'e yakın festival filmini izleme şansını yakalayabilirsiniz.
Uzun süredir merakla beklediğim Büyük Budapeşte Oteli'de festival filmlerinden ve bu şahsım adına çok heyecan verici. Festivalin bütün ayrıntıları İKSV'nin sitesinde bulunmakta.Hatta Vodafone'lular için extra bir güzellik mobil olarak da yararlanabiliyorsunuz.
Meraklısına ve araştırmak isteyenlere festivalde çıkacak filmlerin listesi aşağıda yer almakta.
http://film.iksv.org/tr/filmlistesi
Cem Altınsaray isimli Twitter kullanıcısına ait harika bir sözle ayrılmak istiyorum:
''Film izlemeyi sevmekle sinemayı sevmek aynı şey değil maalesef.Film izlemeyi sevmek vakti değerlendirmeye dairken,sinemayı sevmek hayatı değerlendirmeye dairdir..''
Nasıl da haklı değil mi?
O halde,yaşasın sinema! Yaşasın festivaller.
Uzun süredir merakla beklediğim Büyük Budapeşte Oteli'de festival filmlerinden ve bu şahsım adına çok heyecan verici. Festivalin bütün ayrıntıları İKSV'nin sitesinde bulunmakta.Hatta Vodafone'lular için extra bir güzellik mobil olarak da yararlanabiliyorsunuz.
Meraklısına ve araştırmak isteyenlere festivalde çıkacak filmlerin listesi aşağıda yer almakta.
http://film.iksv.org/tr/filmlistesi
Cem Altınsaray isimli Twitter kullanıcısına ait harika bir sözle ayrılmak istiyorum:
''Film izlemeyi sevmekle sinemayı sevmek aynı şey değil maalesef.Film izlemeyi sevmek vakti değerlendirmeye dairken,sinemayı sevmek hayatı değerlendirmeye dairdir..''
Nasıl da haklı değil mi?
O halde,yaşasın sinema! Yaşasın festivaller.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)