İşte bir Türkiye klasiği daha..Bu dertten muzdarip olmayan şanslı kesim bilmez, anlamaz neden yazıma 'bu dert' diye başladığımı.Çünkü bu bir dert!
2 yıl önce Bilim Üniversitesinin geleceğin mesleği olarak gösterilen fakat aslında son derece boktan olan hastane yönetimi bölümünden mezun oldum.Mezun olmaz olaydım ve hatta o bölümde hiç okumaz olaydım ,bu apayrı bir konu bugün buna değinmeyeceğim çünkü kendime bir dokunursam bin ah edebilirim.Gel gelelim ki bu memlekette değil önlisans mezunlarını,isterse yüksek lisans yapsın yine de arkanda dayın baban amcan olmadıkça adam yerine koymuyorlar benim kanaatim.Farklı düşünen varsa o da haklıdır tabii.Arada çıkıyor kendi başına güzel yerlere gelenler,lafım yok,maşallah.Bu sebeptendir ki açık öğretim belasından yakamız kurtulmuyor bir türlü.Ay yok lisansa tamamla,ay yok ikinci üniversite yap,zart yap zurt yap.Ebemizin hali hatırı bir güzel soruluyor sağolsunlar.
Geçen yıl bende lisans yapmak için -çünkü kendimi bildim bileli akademisyen olmak isterim ve bunun için lisans+ yüksek+ daha bilmem kaç şey gerek- açık öğretim fakültesine başvurdum.Okuduğum bölümden maalesef lisans yapmak için sadece işletme ve iktisata geçiliyordu ve ben daha önce uşak üniversitesi işletme kazanıp gitmediğimden işletme okumak istemedim,aksi halde vicdan azabı çekecektim boşa geçen 1 yılım için.Bu nedenle istemeye istemeye iktisata geçtim.Geçen yıl 1 saatte halletmiştim işimi.Gelelim bu yılaa..
Sıtkım sıyrıldı deyimi dün tam anlamı ile bende yerini buldu.Bu sene değişen müfredat yapılan yenilikler derken nihayet hastane yönetimi bölümüne lisans için başka bölümler de eklenmiş,çeko,maliye,kamu yönetimi ve uluslararası ilişkiler gibi.Ben de hemen bu fırsattan yararlanıp bölüm değiştirmek için tuttum aöf aksarayın yolunu..Tutmaz olaydım.Bu nasıl bir kuyruk böyle Allahım? Son gün değil de üstelik.Neredeyse 100 talihsiz genç sabahın 9unda o kuyruğu oluşturmuş,buradan hepsini de tebrik ederim.
Yanlış kuyrukta beklediğimi 1 saat sonra farketmem,sürekli o daracık yoldan geçen otomobillerin yüzünden iki de bir kenara balık istifi olmamız,gergin sinirler,kulağa takılan kulaklar yüzünden -ki o kuyruk müziksiz felaket olurdu- çalınan kornaları duyamayış ,itiş kakış,giden sistem hatta -fuck the system- yapılan yeni kayıt kuyruğu,bağırış çağırış,kayıttan sonra 1 saat beklenen onaylanmış zamazingolar,daha sonrasında yarım saat çekilen kitap kuyruğu!Re-za-let! Bir an 'okumuyorum kardeşim aöf sine de lisansına da ,zengin koca bulup evlenmek en mantıklısı diye bağıracağımdan korktum.Ki zaten bence o kuyrukta o kadar saat beklenince koca da bulunur yani.Malum milletle arkalı önlü 5 saat dipdibe bekliyorsun.Bazıları işlerini bitirip giderken diğerlerine 'görüşürüz' dedi,bana da diyenler oldu.Nerede görüşeceğiz evladım? Düşünün yani o kadar samimi olduk.Espriler şamatalar da olmadı değil sanırsın ki 10 yıllık arkadaşım her biriyle.Hatta bir ara arkamdaki çocuk bana bizim tayfa nerede dedi.O denli.Merak da ettim hani bu kuyrukta sevgili yapan da vardır eminim,e tabii hoş veletler de vardı.Neyse konumuz bu değil.Konumuz eğitim öhöm öhöm.
Size daha komik bir şey anlatayamı mı?
Kitap sırasını beklerken kağıtları toplayan beyefendi sıranın sonuna kadar gidince ,içeride kitapları dağıtan diğer beyefendiler kağıtların gelmesini beklediler,biz de bekledik doğal olarak.Tabii bu kağıt toplayıcı -bu da şey gibi oldu roland garrosta top toplayıcı gibi- arkada muhabbete dalınca bende kendimi adama dalmamak için zor tuttum ve yüksek sesle,tamam biraz bağırmış olabilirim,orada neden oyalandığını sordum.Ve kağıt toplayıcı -bu biraz kaba bir tabir oldu sanırım ama ona ne denir başka bilemedim- bana gayet sakin şunu sordu: 'Acelen mi var?'
Yavru ceylanım ben sabahın 9undan öğlenin 1buçuğuna kadar aç biilaç beklemişim o sırada yok tabii acelem ne olsun,işte eve gidip bir kaç akrobasik hareketler yapacağım malum o kadar saat ayakta bel dayanmaz ha bir de şanslı isem bayılmadan eve gitmem gerek tabii açım ya hani yoksa ne acelem olsun yahu ,ah sen de aşkolsun şekerim.
Enteresan bir toplumuz.Gençler harap ve bitap halde.Ama sorarsan eğitim sistemi 10 numara 5 yıldız.Adalet süper,herkes eşit,herkes mutlu.Denizler temiz,yollar düzgün,tarihi eserler süper bir koruma altında.Sanata saygı sonsuz.Güzel ve yalnız ülkem.Seviyorum seni.
16 Ekim 2012 Salı
8 Ekim 2012 Pazartesi
6.Beyoğlu Sahaf Festivali
Merhabalar yeniden.Neredeyse 3 haftadır yazamadım.Fakat yine çok güzel bir etkinlikle döndüm.Sahaf festivali! Ne kadar eğlenceli değil mi? Geçen yıl çok istememe rağmen gidememiştim,vakit bulamamıştım,içimde kalmıştı.Bu yıl nihayet vakit yarattım ve gittim.İnanılmaz bir atmosfer! Düşünsenize adım attığınız her yer kitap..
Trt binasının hemen yanında festival,ki herkes bilir zaten.Bu gibi durumlarda evim Beyoğlu'na yakın diye o kadar mutlu oluyorum ki.Yeri gelmişken söylemek de gerek sayın Topbaş,Beyoğlu'nu Sultanahmet gibi yapacağız diye bir demeçte bulunmuş.Anlayamıyorum.Bu zihniyete anlam veremiyorum!Neden Beyoğlu Sultanahmet gibi olsun ki? Hayır illa istiyorsanız Sultanahmet Beyoğlu gibi olsun.Ya da Topbaş akıllı olsun! Beyoğlu Beyoğludur.Ötesi yok.Niye herşeyi değiştirmeye çalışırlar,yazık.İstanbul'un sanatsal etkinliklerinin ortak noktası olan yegane yerlerden birini değiştirmek düpedüz aptallık.Geri kafalılık.Nerede görülmüş böylesi? Neyse,sakin olursam güzel festivali de anlatabileceğim eminim.Evet,çünkü ben buraya kızgın şeyler yazmayacağım.Bu nedenle üst satırları reklam arası niteliğinde verip yeniden başlıyorum anlatmaya..
Festivale girişte kocaman afişler karşılıyor bizi tabii ki..Adeta 'hadi gelin ve bana yaslanıp fotoğraf çekinin' diyor :) Şunun gibi:
Ha bu arada,son zamanlarda Orhan Gencebay ın şarkılarının yeniden yorumlanmış halleri pek moda.Benim favorim elbetteki bir Tarkan hayranı olarak Tarkan,diğerleri de çok güzel tabii ancak son 1 haftadır -hatasız kul olmaz- diye diye dolaşıyordum ve festivale adım atar atmaz elime aldığım ilk kitabın ön sözünde şunu görmenin bence tesadüfle bir alakası olamazdı,bence bu bir işaretti :)

Ne kadar eğlenceli değil mi?
Evet ,işte günün özeti bu :)
Festivalleri severim,hep sevmişimdir ve hep seveceğim.Gönül ister ki bir gün Cannes a da katılabileyim.Kitapları da severim,hep sevmişimdir ve hep seveceğim ve yine gönül ister ki bir gün güzel bir kitap yazabileyim :)
Son olarak da festivalden bir kaç fotoğraf paylaşıyorum ve diyorum kii I LOVE BEYOĞLU!
Trt binasının hemen yanında festival,ki herkes bilir zaten.Bu gibi durumlarda evim Beyoğlu'na yakın diye o kadar mutlu oluyorum ki.Yeri gelmişken söylemek de gerek sayın Topbaş,Beyoğlu'nu Sultanahmet gibi yapacağız diye bir demeçte bulunmuş.Anlayamıyorum.Bu zihniyete anlam veremiyorum!Neden Beyoğlu Sultanahmet gibi olsun ki? Hayır illa istiyorsanız Sultanahmet Beyoğlu gibi olsun.Ya da Topbaş akıllı olsun! Beyoğlu Beyoğludur.Ötesi yok.Niye herşeyi değiştirmeye çalışırlar,yazık.İstanbul'un sanatsal etkinliklerinin ortak noktası olan yegane yerlerden birini değiştirmek düpedüz aptallık.Geri kafalılık.Nerede görülmüş böylesi? Neyse,sakin olursam güzel festivali de anlatabileceğim eminim.Evet,çünkü ben buraya kızgın şeyler yazmayacağım.Bu nedenle üst satırları reklam arası niteliğinde verip yeniden başlıyorum anlatmaya..
Festivale girişte kocaman afişler karşılıyor bizi tabii ki..Adeta 'hadi gelin ve bana yaslanıp fotoğraf çekinin' diyor :) Şunun gibi:
İçeri adım attığımızda ise beyaz taşlarla kaplı yelerden geçip karışıyoruz festivale.İnanılmaz kelimesini sık sık kullanabilirm bu yazıda.Çünkü gerçekten öyle! Ortaya bir de cafe tarzı ambiyans oluşturmuşlar,eğer vaktimiz olsaydı biraz orada oturmak isterdim fakat kendimi kitaplara kaptırdığımda bunun mümkün olmayacağını anladım. Eski gazeteler,karikatür dergileri,plaklar,tabii ki kitaplar,dergiler,her şey! Her şeyi orada bulabilirsiniz eğer yeteri kadar yer gezerseniz.Fakat üzülerek söylüyorum ki,geçen yıl gitmek isteme amacımda o kitap içindi,bu yıl da ,geçen yıl gidemedim ama bu yıl gittiğimde bulacağımdan emindim.Öyle olmadı.Bulamadım.Oysaki Epsilon yayınlarından çıkan Fatih Türkmenoğlu'nun yazarlığını yaptığı,3 Kuruş Fazla Olsun Kırmızı Olsun ve Amerikan Rüyası Tabirleri kitaplarını bulamadım.Üstelik geçen yıl Epsilon yayınlarını kitabı bulamadığıma dair aradığımda bana sahaflarda bulabilirsiniz demişti telefonda görüştüğüm kişi fakat öyle olmadı.Bulamadım.Her sahafı dolaştım festivalde ancak o kitapları bulamadım ve bu da beni gerçekten üzdü.Ben de başka kitaplar aldım :) Üstelik D& r da 25 TL olan kitap orada 3TL,özellikle öğrenciler cennete düşmüş gibi hissetmiştir bence.
O kadar da kalabalıktı ki tahmin edersiniz zaten.O kalabalıkta arkadaşımla bir ara kaybettik birbirimizi.Ve sonra birden yanımda bitiverdi.Ona 'beni bu kalabalıkta nasıl bulabildin?' diye sorduğumda ise aldığım cevap sanırım size herşeyi özetler: 'Fatih Türkmenoğlu'nun kitapları var mı? diye bağıran sese yöneldim.'Ha bu arada,son zamanlarda Orhan Gencebay ın şarkılarının yeniden yorumlanmış halleri pek moda.Benim favorim elbetteki bir Tarkan hayranı olarak Tarkan,diğerleri de çok güzel tabii ancak son 1 haftadır -hatasız kul olmaz- diye diye dolaşıyordum ve festivale adım atar atmaz elime aldığım ilk kitabın ön sözünde şunu görmenin bence tesadüfle bir alakası olamazdı,bence bu bir işaretti :)
Ne kadar eğlenceli değil mi?
Evet ,işte günün özeti bu :)
Festivalleri severim,hep sevmişimdir ve hep seveceğim.Gönül ister ki bir gün Cannes a da katılabileyim.Kitapları da severim,hep sevmişimdir ve hep seveceğim ve yine gönül ister ki bir gün güzel bir kitap yazabileyim :)
Son olarak da festivalden bir kaç fotoğraf paylaşıyorum ve diyorum kii I LOVE BEYOĞLU!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)