
Gelelim beni yazmaya itecek kadar heyecanlandıran bu güzel filme.Biliyorum çok geç kalınmış bir yazı fakat belki hala benim gibi farkına varmamış olanlar vardır.
Kahramanımız Gil,nişanlıysa birlikte kısa bir Paris gezisi için bulunur o güzel şehirde.Yazar olmaya çalışan bir yazardır(!) Bir gece nişanlısı ve onun arkadaşlarıyla yemekten ayrıldığında otele gitmek istediğini onlara katılmak istemediğini söyler,taksi de tutmaz,yürümek ister.Ve bu isteği ona muhteşem şeyler getirir.Kaybolur ve akabinde kendini 1940 lı yılların ihtişamlı partilerinden birinde Ernest Hemingway,Scott Fitzgerald,efendime söyleyeyim Pablo Picasso gibi insanların arasında bulur.Serüven devam eder iken kitabını Hemingway a okutma şansı bile bulur.Adrian Brody nin parmakla gösterilecek Salvador Dali performansı ise harikulade dakikalar yaşatır.En azından bende yaşattı.Hayal alemine yaptığı bu soluksuz yolculuğu nedeniyle elbetteki hayatı bambaşka bir yola sürüklenecektir.Senaristin hayal gücüne yazısına kalemine hayran kalmamak mümkün değil.İzlerken Gil i kıskanmamak da..Ah işin bir de Marion Cotillard cilvesi var..
Beni çok eğlendiren,bana yeniden yağmuru sevdiren ve Amerikan edebiyatına ilgi duymamı sağlayan bu filmin önünde saygıyla eğilirken mutlaka herkesin izlemesi gerektiğini söylüyorum.Daha ne diyeyim? Teşekkürler Woody Allen..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder